İrfan Gündüzler
Tatil için İstanbul’a gitmişken, rotamızı adını sıkça duyduğumuz Kuzguncuk’a çevirdik. Sabah saatlerinde Karaköy İskelesi’ne giderek Üsküdar vapuruna binip karşıya geçtik. Üsküdar’da ilk durağımız Üsküdar Belediyesi'nin Sosyal Tesisi olan Nevmekan Sahil oldu. Burası oldukça kalabalık, hatta öyle ki kapıda kuyruk var. Kısa bir çay molasının ardından oradan çıkıp otobüsle sadece iki durak giderek Kuzguncuk’a ulaştık.

Benim için Kuzguncuk adeta bir sürpriz oldu. İstanbul'un klasik turistik rotalarından farklı, daha samimi ve sıcak bir semt.
İtiraf etmeliyim, İstanbul'u sadece İstiklal ve Eminönü'nden ibaret sandığım için Kuzguncuk'u ilk okuduğumda gerçekten etkilendim.
Bir pazartesi olmasına rağmen, insan seli ile dolu olmasına rağmen bir o kadar gün keyifliydi. Kalabalığın arasında, renkli evler ve nostaljik gücü kendini hissettiriyor. Kuzguncukta dolaşırken ister istemez gülümsüyorsunuz...

Her köşe başında ayrı bir sürprizle karşılaşmak mümkün. Arnavut kaldırımlı sokaklar, balkonlardaki çiçekler ve tabi ki İstanbul'un ünlü kedileri, semtin kendine has ruhunu hissettiriyor. İnsan ister istemez fotoğraf makinesini bölmek, anısını ölümsüzleştirmek istiyor
Semti dolaşırken kafamı nereye çevirsem başka bir güzellikle karşılaşıyoruz. Semte adım attığımız anda taze ekmek, poğaça ve simit kokuları çevremizi sararken, bir dönemin meşhur Ekmek Teknesi serisinin Nusret Babası'nın dükkanıyla karşılaşıyoruz.
Sokaklarda çıkan simit ve açma kokuları insanı kendine çekiyor. Bir parçayı alıp yolda ilk kez devam etmek için “İyi ki geldim” dedim. Küçük kafelerin oranlarında yeni çıkan tatlıların tadına bakıyoruz.

Sokaklarda Kaybolmak
İcadiye Caddesi ve yan sokaklar, fotoğraf ve tasarım meraklıları için adeta bir cennet. Butikler, sanat atölyeleri… Her köşesi ayrı bir hikâye… Kalabalığa rağmen yürümek keyifli; kendinizi adeta bir dizi setinde hissediyorsunuz. Öyle ki Bizimkiler dizisinin Nazan'ı Ayşe Kökçü ile karşılaşmak da hoş bir tesadüf oldu. Onun sokağı, geçmişiyle bugünü birleştiren bir dokunuş taşıyor. Küçük sanat galerileri ve tasarım atölyeleri, semtin modern ruhu da gözlerin önünde seriyor.
Kuzguncuk Bostanı: Şehir İçinde Bir Nefes
Kuzguncuk'un bir de bostanı var. İstanbul'un ortasında hayatta kalan nefesler alınabilecek bir alan yaratılmıştır. Çocuklar koşuyor, insanlarla konuşuyorlar. buna rağmen Kalabalığa burada zaman adeta yavaşlıyor. Ağaçların oturması altında, çiçeklerin arasında doğuş ve şehir gürültüsünden uzak birkaç dakika ayakta kalan kent halkının vazgeçilmezi olmuş. Özellikle yaz aylarında bostanda yapılan küçük etkinlikler, hem çocukların hem de yetişkinler için keyifli anlar sunuyor.

Renkli Evler ve Dini Yapılar
Ara sokaklarda pastel renkli ahşap evler, fotoğraf çekemeyeceğiniz güzellikte. Bir sinagog, bir kilise ve bir cami… Hepsi yan yana duruyor ve farklı inançların bir arada uyum içinde yaşadığını gösteriyor. Simge yapıların önünde fotoğraf çekmek yasak olsa da hem yerli hem yabancılaştırmak bu anı ölümsüzleştirmek için kuyruk oluşuyor. Evlerin önümüzdeki büyük pankartta yazan uyarısına dikkatimi çekti: “Bu evlerde mahalleli oturuyor, lütfen gürültü yapmayın.”

İlk kez gelenlerden biri olarak çok keyif almayı söylemeliyim. Kafamızı çevirdiğimiz her köşede keşfedilecek yeni lezzetler var; küçük kafeler, börekçiler, tatlıcılar ve butik makarnalarla dolu bir labirent gibi.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan, dönme zamanı yaklaştıkça sahil kenarına bir kahve molası verdik. Boğazın çalışmasını karşı kahvelerimizi yudumladıktan sonra kaldığımız eve doğru yola çıktık.

Kuzguncuk, İstanbul'un saklı cennetlerinden biri olarak hafızamda uzun süre yer edecek bir deneyim sundu, İstanbul'a giderseniz burayı görmeden geçmeyin derim.













